BÜYÜK ZARİFİ APARTMANI'NDAN
BİR YAŞAM PORTRESİ
The Magger websitesi için hazırlanmıştır // 3 Aralık 2023.
Büyük Zarifi Apartmanı, son günlerde karşımıza bir tiyatro oyunu sebebiyle çıksa da yüz yılı aşkın bir süredir Pembe Çıkmazı’nda, sessiz sakin yaşamını sürdürüyor. Tarih boyunca yetimlere, derneklere, İstanbullu Rum ailelere ev olmuş bu apartman. Bazı dönemlerde kalabalık, bazı dönemlerde yalnız… Günümüzde ise her dairesinde bir ses, bir yaşam aksettiriyor. Hatta bazı kapılarının ardından ne mutlu ki müzik sesleri yükseliyor.
Ben de kendimi, hiç ummadığım bir anda Büyük Zarifi Apartmanı’nın dairelerinden birinin kapısını aralarken buluyorum. Nikos Kolman’ın 1 numaralı dairede geçen yaşamına uzanmak için. Kolman ailesine, anılarına, 1950’lerden 1970’lerin Beyoğlu günlerine, öğrencilik yıllarına, kavuşmalar ve terk edişlerine…
Yine Beyoğlu sokaklarındayım. Ne aradığımı bilmeden ama bulduklarımla yetinerek özlem giderdiğim Beyoğlu. Omuz omuza vermiş eski evleriyle arka sokakları, loş pasajları, sahiplerini tanıdığım birkaç eski dükkân, romanlarda okuyup sevmeye başladığım içine kapanık kilise avluları, artık sakinlerinden yoksun çınarlı bir geçit, garsonu çok konuşkan o şaraphane, camları buharlanmış gömlek terzisi, piyanosu köşesinde öylece duran tarihi otel, rutubet kokusunu bile sevdiğim birkaç eski apartman… Hepsi, beni Beyoğlu’na yeniden çağırıyor. Artık buraları olduğu gibi sevmeyi öğrendiğimden, kendime “başka yerler” aramıyorum.
Pembe Çıkmazı. Bütün çıkmazlar gibi saklanmış insanların gürül gürül aktığı diğer sokaklardan, kendi halinde. Bu çıkmaza arada bir gelip, uzaktan seyrederim. Birkaç metre ötedeki Afrika Han’ın restorasyonu bitmiş mi? Büyük Parmakkapı’nın sahaf dükkânlarında bir kitabın ilk sayfasına yazılmış bir not bulabilecek miyim? Sokakta sıralanmış içleri karanlık Türkü barları geceye hazırlanıyor mu yine? Ağzı geniş bardaklara diziyorlar mı ince kesilmiş havuç dilimlerini? Dükkân önleri süpürülür, kepenkler kaldırılır sabahın bu serin saatlerinde. Katip Mustafa Çelebi’nin dar sokakları daha o saatlerde içimde serpilmeye başlar.
Büyük Zarifi Apartmanı ve Tiyatro Oyunu
Günlerden bir gün yeniden düşüyor yolum Pembe Çıkmazı’na. Bu defa Büyük Zarifi Apartmanı için. Apartmanda tanıdığım tek sakin, yayınlarını severek takip ettiğim İstos Yayınevi. O yayınevinin bulunduğu daire ise geçtiğimiz günlerde, İstanbul Tiyatro Festivali’nde ilk kez gösterilen Büyük Zarifi Apartmanı oyunu ile kapılarını açtı seyircilere. Mekana özgü bir proje olarak düşünülen İstos Sahne’nin bu oyunu sadece bir apartman nostaljisinden öte, günümüze de dokunan, sosyolojik olarak güncel kavramları sorgulatan nüanslara sahip. Ve güzel haber; önümüzdeki günlerde sahnelenemeye devam edecek.
Büyük Zarifi ve beraberinde yaptırılan Küçük Zarifi Apartmanları, 19.Yüzyıl Beyoğlu apartman konutları arasında öne çıkıyor. Döneminin ünlü Galata banker ailelerinden olan ve Beyoğlu Merkez Rum Okulu’nu yaptıran Zarifi Kardeşler’in (Eleni ve Stefanos) Beyoğlu’na bir nevi hediyesi. Okula gelir sağlamak amacıyla yaptırılmış, bu sebeple bir Rum apartmanı olarak anılıyor. Tezini bu yapı üzerine yazan mimar İrem İpek Pişkin’den edindiğim bilgilere göre apartmanın katlar arası telefon panosu, kurmalı zilleri, daireler arasına kurulmuş çöp bacaları sistemi, ev sahipleri ve hizmetliler için düşünülmüş çift kapılarıyla incelikle tasarlanmış mimari birçok ayrıntıya sahip.
Fakat ben, bugün sizlere apartmanın mimarisini değil, peşine düştüğüm insan hikâyelerinden birini anlatacağım. Ve 1 numaralı dairede yaşamış olan Nikos Kolman’ı.
Büyük Zarifi Apartmanı Sakinlerinden
Nikos Kolman ile Karşılaşma
Apartmana girmeden önce zillerde yazılı olan isimlere bakıyorum. Bir umut, belki halen içinde yaşayan eski bir sakinini bulurum diye. Apartmanın kokusunu içime çekerek merdivenleri tırmandıkça içimde apartmanın insanları canlanıyor. Bu dairelerde yaşanmış olan ama bilemeyeceğim onlarca anı… Müzik sesleri, yemek kokuları, kavgalar gürültüler, şen şakrak kahkahalar, belki kırık bir aşk hikayesi… Zillerin birinde Bay Koço yazısı dikkatimi çekiyor ama öğreniyorum ki kendisi vefat etmiş. Sonra, bir haber geliyor İstos ekibinden: “Rum bir bey var; Bay Nikos. Bu apartmanda yaşamış. Birkaç günlüğüne Atina’dan İstanbul’u ziyarete gelmiş. Fakat yarın dönüyormuş ne yazık ki.” diye. İşte o anda ellerim karıncalanıyor. Bir yandan planlar yapıyorum, eğer uçağı erken saatteyse kendisini havalimanına götürmeyi teklif edip arabada yaparım bu söyleşiyi diye. O akşam kendisine ulaşıyorum. Ertesi günün sabahı için randevulaşıyoruz. Uçak saatinin akşam olmasına sevinip derin bir oh çekiyorum. Gece boyunca zihnimin projeksiyonunda dönen apartmanın hikâyeleri… Demir Özlü’nün Bir Beyoğlu Düşü kitabını açıp, birkaç sayfayı yeniden okuyorum.
O sabah, benim için anlamı büyük olan bir Beyoğlu kilisesinin avlusundayız. İngilizce konuşuruz diye düşündüğüm sohbet Türkçe gerçekleşiyor. Hem de akıcı bir şekilde. Büyük bir tevazuyla “Türkçem hiç iyi değil” dese de Nikos Bey, kelimeleri ağzından kendiliğinden çıkıyor gibi. Tam unutulacakken sanki son anda hatırlanmayı bekleyen onlarca anının içindeyiz. Yüzünde asılı kalmış kırık bir gülümsemeyle çocukluk günlerini hatırlamaya çalışan bir insanın hatıra yolculuğunun ortasındayım o vakit.
Kendisi, 1956 yılında Büyük Zarifi Apartmanı’nın giriş katındaki 1 numaralı dairede doğmuş. İlkokulu Aya Triada’nın okulunda, ortaokul ve liseyi ise Zoğrafyon Rum Lisesi’nde okumuş. 17 yaşından sonra da üniversitede eczacılık okumaya Atina’ya gitmiş. Nikos Bey’in babası Bay Todori, bir dönem Baylan Pastanesi’nde yöneticilik yapsa da asıl mesleği papazlık. Annesi Anna Kolman da yaşamının son yıllarına değin bu dairede yaşamış. 2017 yılında, annesinin alzheimer rahatsızlığı iyice ilerleyince Nikos Bey evi boşaltmış ve kendisini Atina’ya götürmüş. Anna Hanım, zihninde tek tük yer kaplayan dünün izleri arasında gidip gelirken, İstanbul’u sayıklamaya başlamış. Doğup büyüdüğü, hayatını kurduğu poli’sini. “Ben İstanbul’a gitmek istiyorum diyordu sürekli. Pasaportunu kaybettik diye yalan söylemek zorunda kalıyorduk. Ya da uçağa binemezsin, doktor izin vermez gibi bahaneler… Ben de otobüsle giderim diyordu. Eskiden de otobüsle gelip giderdi. 2020’de Atina’dayken vefat etti.”
Beyoğlu'nda Büyümek...
Nikos Bey’in 17 yaşına kadar hayatını geçirdiği bu apartmana dair o günleri yokladığımda, şöyle anlatıyor: “Apartmanda sadece Rumlar oturuyordu ilk başlarda, fakat sonraki yıllarda değişti bu. Çocukken Vecdet isminde bir arkadaşım vardı Pembe Çıkmazı’nda. Sanırım Sivaslıydı. Küçük Zarifi’nin oraya kale kurup futbol oynardık. Bir de bizim apartmanın bodrum katında 5 çocuklu bir aile otururdu; bey apartman görevlisiydi. En büyük çocukları çok akıllıydı, üniversiteyi kazandığında bana Almanca dersleri vermeye başladı. Apartmanın merdivenlerinde oturup Almanca çalıştığım günleri hatırlıyorum. Kuzenim Anna da bizimle aynı apartmandaydı. Bir de en üst katta Koço Bey’in kızı Froso vardı; güzel mi güzel! Ama beş kat çıkmak açıkçası zor gelirdi bana. İlerleyen yıllarda ise Bayan Bergüzâr geldi apartmana. 15 yaşında evlenmek için İstanbul’a getirilmiş. Anneme çok destek oluyordu. Okuma yazmayı öğretti annem Bergüzâr’a. Anneme “anne” diye hitap ederdi. Çocukları, torunları oldu yıllar içerisinde. Ben de İstanbul’a geldikçe kendisiyle görüşüyordum, sonra bir gün Sivas’a gittiğini öğrendim.”
Geçmişi dile dökerken Nikos Bey, bir yerde durup, sonradan bana resmini de ileteceği bir anısından bahsetmeye başlıyor. “Taksim Anıtı’nın etrafında koştuğum bir anda aniden kaçıp, çimli alana çıktığımı hatırlıyorum, belki de babamdan kaçıyorum.” Hayal meyal hatırlanan, birkaç saniyede çekilmiş bir fotoğraf karesi. Bisikletle etrafında gezindiği o anıtlı meydan ise annesi ve teyzesi ile gezintilere çıktıkları Taksim Meydanı.