ALPULLU
Bir Cumhuriyet Ütopyası
Fotoğraflar 2019 ve 2021 yılları arasında çekilmiş, yazı Ocak 2024'te kaleme alınmıştır.
"Cumhuriyet ütopyasını" bir dönem yaşamış olan Alpullu... 1926'da Ergene Havzası'nda kurulan şeker fabrikasının sosyo-ekonomik anlamda dönüştürdüğü, Kırklareli'ne bağlı bir kasabası burası.
1926'da kurulan Alpullu Şeker Fabrikası'nın çalışanlarına konaklama sağlama amacıyla Teliçi denilen lojman alanda köşkler yapılır. Fabrikanın yapımı, Almanya’da Magdeburg’daki “Maschinen-fabrikBukau R. Wolf” firmasına aittir. Bu sebeple evlerin görünümü Alman mimarisini andırır. Mimarlar arasında Sırrı Arif Bilen, Mongeri ve Kyriakidis'in isimleri de geçer ama doğruluğu kanıtlanabilir değil.
Bu lojman evlerinin bahçelerine birer de salıncak konur. Ortak kullanım alanında özel bitkiler yetiştirilen bir serası vardır. 1945'te tüm köşklerin yapımı tamamlanır. Fabrikanın başta şefleri ve mühendisleri olmak üzere çalışanlar bu lojmanda yaşamaya başlar. Şeker fabrikası kurulduktan sonra bölge giderek gelişir. İlkokulun ardından ortaokul da faaliyete geçer. Teliçine balo salonu, konuk evi, gazino, olimpik yüzme havuzu ve Türkiye'nin ilk golf sahası eklenir.
Yakın zamanda ise şeker fabrikası özelleştirilip, lojmanlar terk edilir. Bu noktada artık daha da önem taşıyan bu alanı belgelemek de kaçınılmaz olur. Yaşam alanlarının mimari detayları elbette çok etkileyici ama ben bir insan hikayesi peşinden gidiyorum ve Alpullu'da yaşayan Necla Hanım'la söyleşiyorum...
1945'te Alpullu'da doğan Necla Hanım, şöyle anlatıyor buradaki yaşamını:
"Alpullu'da doğdum ve ilkokulu burada okudum. Ortaokulumuz yapılana kadar Babaeski'ye gidip geldim okul için. Annem de (1927) benimle aynı okulda okumuş. Dereboyu’nda fabrikanın dört evi, fırını, çiftliği, saray dediğimiz Osmanlı'dan kalma eski bir garnizon, teliçi denen alanda gazinomuz, çay bahçemiz ve biraz ileride garımız ve gar lokantamız vardı. Kasabada ise 2 kahve, 2 meyhane, bir fotoğrafçı dükkanı ve 2 bakkalımız vardı. 18 yaşıma dek burada yaşadım. Babam Alpullu Şeker Fabrikası'nda ustabaşıydı. Evlendikten sonra yurt dışına gittim; Hollanda yakınlarında bir kasabada 7 yıl, İstanbul'da kızımı okutmak için 20 sene yaşadım. Kızımı evlendirdikten sonra dönüp yine doğduğum bu kasabaya geldim."
Pancarın işlendiği sürece "kampanya" denir. Bu süreç bitince de kutlama için kampanya baloları düzenlenir. Necla Hanım çocuk gözleriyle tanık olduğu bu baloları hiçbir zaman unutamaz. "Maskeli balolarımız olurdu. Ailelerimiz çok şık giyinip giderdi o balolara. Tuvaletler mi dersiniz, özel dikim maskeler mi... Sonraki yıllarda Zeki Müren, Emel Sayın gibi isimler de gelmeye başladı fabrika gazinosuna. Hep mutlu ve huzur içinde hatırlıyorum o dönemleri. Kendi kendine yeten bir sistem vardı ve bize her şey yetiyordu."
Yıllar sonra eşiyle yurt dışında bir golf sahası görürler. Eline alır golf sopasını ve topa kendinden emin bir şekilde vurur Necla Hanım. Eşi hayret eder, "Sen nereden biliyorsun golf oynamayı?" diye sorar. Necla Hanım da "Ülkemizin ilk golf sahası bizim Alpullumuzda. Sen daha koşmayı öğrenirken biz orada golf oynuyorduk" diye eşine takılır.
Şimdilerde o golf sahasının üzeri çimlerle kaplanmaya yüz tutmuş. Olimpik havuz hiç olmadığı kadar yalnız. Evler boş, salıncaklar yalnızca rüzgarda sallanıyor artık. Çocuk sesleri geride kalmış. Milli hasılat, şeker üretimi gibi şeyler zaten lafügüzaf. Teliçindeki maskeli balolar, gazino yemekleri, akşamüstü saatlerinin çay keyifleri ve daha birçok anının izi de öylece silinip gitmiş yıllar içinde. Necla Hanım gibi bir dönem burada yaşamış olanların belleklerinden bulup yakaladıklarıma önce şaşıyor, sonra da o günleri bir nebze de olsa hissetmeye çalışıyorum.
Cumhuriyet'in modernleşme sürecinin bir parçası olarak kabul edilen bu fabrikalar ve çevrelerine inşa edilen yapılar, sosyolojik anlamda bir dönüşüme sebep olur. Fabrikanın işleyiş sürecinde ise "kendi kendine yeten bir sistem" fikrinden yola çıkılır. Örneğin, şekerlerin arta kalan küspeleriyle hayvan yemi sağlanır. Günlük 4000 tondan yaklaşık yüzde on şeker üretilirken, buhar kazanında elektrik üretip kalan buharla da şeker pancarlarını pişirme işlemi yapılır. "Hiçbir şeyi israf etmemek adına" diye bahsedilen bu sistemi şeker fabrikasında 1990'lı yıllarda çalışmış olan kazan dairesinin santral muavini Sabahattin Bey anlatıyor. Kendisi, Babaeskili fakat emekli olana kadar çalıştığı Alpullu'ya bir gönül bağı var. "Çok çalışsak da şeker üretimini ölçtüğümüzde sonucunu görmek bizi tatmin ederdi. Halen yaşadığım Alpullu'da fabrika kapandıktan sonra eksik kaldı bir şeyler... Çalıştığım dönemde fabrikanın geçmişini araştırdım, haritalarına baktım. Fabrika içine asılmış resimleri sonradan fark ettim. Her şey incelikle düşünülmüştü.
Burası, yani Ergene havzası şekere elverişli bir alan, şeker pancarı üretmeye uygun haliyle. Kurulduğu yıllarda köprü çevresinde genelde Yunanistan'dan göçenler yaşarmış. Eski garnizon; "Saray" binası bir dönem fabrika işçilerine tahsis edilmiş. Yıllar içinde kendi içinde bir "şehir" olmaya başlamış Alpullu. Şanslıyım ki ben de güzel dönemlerini yaşadım."
Sabahattin Bey'in bahsettiği, fabrika duvarlarına asılı olan tablolar Sovyet döneminin toplumsal gerçekçi sanat akımının izlerini taşır. Bu yağlı boya resimler, 1904 Heybeliada doğumlu olan ressam ve karikatürist Ratip Tahir Burak'a aittir.
20 Aralık 1930'ta fabrikayı ziyarete gelen ve fabrikanın konukevinde kalan Mustafa Kemal Atatürk, anı defterine şöyle not düşer:
“Memleketimizin her müsait mıntıkasında şeker fabrikalarının çoğalması ve bu suretle memleketin şeker ihtiyacının temini mühim hedeflerimiz sırasında tanınmalıdır.”
Cumhuriyet döneminde üzerine titrenilen bu fabrikaların benzerleri Uşak, Kayseri, Susurluk gibi yerlerde de açılır ve zamanla etrafı, aynı Alpullu örneğinde olduğu gibi geliştirilir.
Alpullu Şeker Fabrikası'na ait olan konuk evi geçtiğimiz senelere kadar aktifti. İçindeki eşyalar da gayet iyi korunmuş durumdaydı. Fabrika özelleştirildikten sonra Alpullu Şeker Fabrikası'na ait olan binanın bir kısmı valilik tarafından yakın zaman önce müzeye dönüştürüldü.
Bir zamanlar açık olan gar lokantasını, ütülü ve şık giysileriyle insanların akın ettiği gazinolarını, konukevi bahçesindeki dev ağaçların altlarına kurulan masaları bir bir gözlerimde canlandırarak veda ediyorum Alpullu'ya. Terk edilmiş yerlere has o hüzünden nasibini almış teliçi evleri ve sessiz sokaklarına bakıyorum. Cumhuriyet ütopyasının buralarda bir dönem can bulup, şimdi artık son bulduğunu derinden hissederek...