top of page

SİNGAPUR’UN DİĞER YÜZÜ

01.jpg

Tempo Travel Nisan 2018 sayısında yer almıştır.

Singapur, sonsuz imkanların olduğu, kontrolün kimi zaman katı kurallarla sağlandığı, her anlamda zengin bir yaşam sunan ışıklı bir ada ülkesi. Eğer, o çok parlayan ve size dünyaları sunan ışıklı penceresini bir süreliğine kapatır, hemen yanı başındaki penceresini aralarsanız Singapur’un da bambaşka bir yüzünü görürsünüz. İddia ediyorum ki; işte o diğer yüzü, Singapur’un en güzel renklerini barındırıyor.  

 

Önce ve Sonrasıyla Singapur

 

Uçak alçalmaya başlıyor. Elimdeki haritaya bakıyorum; Malay yarımadasının güney ucundaki adanın üzerine kırmızı bir nokta konmuş. Aylar önce, o adanın üzerini işaretlerken, Singapur’a dair bildiğim bütün klişeleri de bir bir gözümde canlandırmıştım: Bir elinde, kocaman bir Hindistan cevizi (kokteyl şemsiyesi ve renkli kamışlarla süslü), diğer elinde kalın bir puro olan bronz tenli insanlar, teras barlarında dans eden göçmen beyaz yakalılar, Marina Bay Sands’in sonsuzluk havuzunda en uç noktaya kadar gidip fotoğraf çekilen müşteriler, bir gökdelenin tepesine çıkmak için dakikalarca asansör içinde öylece duran turistler, yüzlerce markaya ev sahipliği yapan alışveriş merkezleri, körfezde düzenlenen ışık gösterileri, limana yanaşan sayısız yük gemileri, ağaçlardan sarkan tropik meyveler ve lüks yatların yan yana sıralandığı marinalar. Benim için Singapur, aşağı yukarı bu saydığım klişelerden ibaret lüks bir limandı. Sadece zenginlerin yanaşabildiği bir liman. 

 

Uçaktan dışarıya ilk kez adım attığımda, kendimi inanılmaz nemli bir havanın ortasında buluyorum. Sanki, dokunduğum her şey eriyecek, yanından geçtiğim herkes birazdan buhar olup uçacak. “Muhtemelen etraftaki uçak motorlarından dolayı hava böyle, yakında geçer” diyerek kendimi avutmaya çalışıyorum. Ama geçmiyor, havaalanından şehir merkezine gittiğimde de buhar makinalarının arasından geçiyormuşum gibi hissediyorum. Havasıyla, suyuyla bambaşka bir kıtaya geldiğimi o an kabulleniyorum. Adanın, ilk anlardan itibaren dikkatimi çeken steril ve düzenli atmosferini, arada ellerindeki mendillerle terlerini silen şık insanlar ve klima motorlarından gelen tozlu hava bozuyor. 

 

Pencereleri pırlanta gibi parlayan gökdelenlerin ve devasa alışveriş merkezlerinin yanından geçiyorum. Kendimi tam ufacık hissedecekken, bir anda karşıma mütevazi boyutlarda yapılmış, Asyalıların kültürel mirası; renkli Peranakan evleri çıkıyor. Etrafımı bir anda yemyeşil ağaçlar ve adını dahi bilmediğim bitkiler sarıyor. Bir kadın görüyorum; yelpazeye benzer kocaman bir yaprağı sallayarak, serinliyor. Durup, kafamı yukarı çeviriyor, tropik meyveler düşecek mi diye bakıyorum. O sırada, kadının elindekine benzer bir yaprağın gölgesinde olduğumu fark ediyorum. Lüks bir restoranda cebim yanarken, ötedeki sokakta dünyanın en ucuz ama en lezzetli yemeğini yiyorum. Tanıştığım biriyle akıcı bir şekilde İngilizce diyaloğa girebilirken, birkaç saat sonra bir başkasıyla beden diliyle bir şeyler anlatmaya çalışırken buluyorum. Bir süre sonra ikimiz de vazgeçip, gülümsüyor ve gözlerimizle anlaşıyoruz. 

 

Adayla aramızdaki mesafeler bir bir kalkınca, Singapur’a dair kafamdaki birçok ezber de bozuluyor. Buradaki yaşam kültürünün, gelmeden önce kafamda kurduğum tanımlarla sınırlı kalmadığını görüyorum. Bir hafta içinde yaşadığım onca deneyimden sonra, “güzel” tanımını o kadar çok şeye yakıştırıyorum ki, sonunda kendime bu adayı sevdiğimi itiraf ediyorum. 

 

Her Yönüyle Zengin Bir Ada

 

Singapur, refah düzeyi yüksek, ekonomisi iyi bir ülke. Bir kısmı tabelalarda karşımıza çıkan bolca kuralı; bu kurallara uymayanlar için cezaları olan ve kendi içinde düzenini koruyan bir ada ülkesi. Birçok yatırımcı, çok uluslu şirketler ve markalar için adeta bir cazibe merkezi. Bu durumun temelleri aslında eskilere dayanıyor. Özellikle 14.YY’dan itibaren, Singapur ticari bir liman olarak kullanılıyor. 1819’da Thomas Stamford Raffles’ın, burada İngiliz limanı kurmasıyla ticaret daha da genişliyor. 1920’lerde Britanya, Hollanda ve Japonya’dan gelen tüccar gemileri, ürünlerin dağıtımını bu limandan yapıyor. Okyanus aşırı gemilerdeki yolcular için burası, zenginliğiyle ve körfez manzaralarıyla o dönemin en çok ışık saçan adalarından biri. 

 

Malezya’ya bağlı ada, bir süre Hollanda, Britanya ve Japonya’nın egemenliği altında kalıyor. 1963’te ise Malezya’dan ayrılıp, 1965’te tam bağımsız cumhuriyet unvanını alıyor. Günümüzde Singapur; Avrupa, Japonya, Çin ve Amerika’ya pazarlanan birçok ürünün dağıtım limanı. Geçmişte temelleri atılan ticari liman statüsünden de, cazibeli görüntüsünden de pek bir şey kaybetmiyor.

 

Singapur, çemberinin merkezinde, bir sürü imkânın ve o imkanlardan yararlanabilen, çemberin biraz dışında ise bu imkanlara kısmen ulaşabilmiş, kendi kültür ve geleneklerini ait oldukları mahallelerde devam ettirebilen insanların yaşadığı bir tezatlar dünyası. Bu tezatlığın sunduğu renkleri görmeye çalışırsanız, burası size çok daha sıcak bir his veriyor. Kültürel zenginliği sayesinde aynı anda birçok milletin yaşamına tanıklık ediyorsunuz. 

 

Malezyalı, Çinli ve Hintliler belirli bölgelerde kendi kültürlerini devam ettirirken, Avustralya, Avrupa ve Amerika gibi yerlerden çalışmak için gelen göçmenler de imkanları geniş, iş kulelerine yakın sitelerde ve marina bölgesindeki rezidanslarda yaşıyor. Farklı statü ve etnik gruplardan gelen insanların, yaşama alanlarının sınırı sanki bir kalemle çizilmiş gibi net olsa da, aralarında uyum ve hoşgörü var.

 

Singapur’da Asya Mirası: Peranakan Kültürü

1900’lerde Singapur’da yaşamış olan ve bu şehre kültürel izler bırakan bir toplum Peranakanlar. Kelime olarak “Malay’da doğmuş olan” anlamına geliyor. Bu kültür, Çinli veya Hintli bir erkeğin, Malay veya Endonezyalı bir kadınla evlenmesi sonucu ortaya çıkmış. Kendilerine ait geleneksel giysileri, yemekleri ve mimarileri var.  

 

Koruma altına alınmış, Çin ve Barok mimarisi Peranakan evlerini, Emarald Hill bölgesinde görebiliyorsunuz. Bu bölge, büyük alışveriş merkezleri ve mağazalarla ünlü Orchard Caddesi’nin yakınında yer alıyor. 1900’lü yılların Emerald Hill’inde, varlıklı Peranakan ailelerinin dükkanları ve evleri varmış. Bu yapıların hepsi çok iyi korunmuş ve bozulmadan günümüze kadar gelmiş. Şimdilerde dükkan veya ev olarak kullanıldığından içine giremiyorsunuz, ama dışarıdan izlemek bile çok keyifli. Emerald Hill’de bu yapılar dışında, yan yana sıralanmış barlar ve kafeler bulunuyor. 

 

Peranakan toplumunun yaşadığı bir diğer bölge Katong/Joo Chiat ise daha geniş bir alana yayılıyor. Sokaklar boylu boyunca pastel tonlardaki Peranakan evleriyle döşeli. Varlıklı bir toprak sahibi olan Çinli Chew Joo Chiat’ın adının verildiği bölgede, bu kültürün yaşayış biçimlerini, ritüellerini detaylı olarak “The InTan” müzesinde inceleyebilirsiniz. Evlere baktığınızda en çok dikkat çeken detaylar; el yapımı seramik döşemeler, bina cephelerine oyulmuş çiçek ve hayvan desenleri ve birbiriyle uyumlu pastel tonlar. Bu evleri görmeye; Joo Chiat bölgesine geldiğinizde, cadde girişinde yer alan restoran ve kafelerde vakit geçirebilirsiniz. Bu mekanların çoğu Batılı tarzda menüler sunuyor. Biz, biraz daha geleneksel bir yer arıyoruz ve yemek rehberlerinin tavsiyesine uyarak prata (gözleme) yemeye, Al Falah Barakah Restaurant’a geliyoruz. Teh Tarik (şekerli-sütlü çay) eşliğinde muzlu gözleme ve Hintlilerin meşhur etli gözlemesi; murtabak yiyerek yeniden sokaklara düşüyoruz. 

 

The InTan Museum: 69 Joo Chiat Terrace
Al Falah Barakah Restaurant: 363 Joo Chiat Road

Renklerin İçinde Bir Mahalle: Chinatown

Singapur’daki bir günümüzü, alt kültürleri içinde barındıran Chinatown, Little India ve Geylang bölgelerine ayırıyoruz. Benim gibi kaotik yerleri seven biri, bu üç bölgeye hemen ısınır. Singapur’un geneline hakim olan düzenli ve kontrollü yaşam şekli, bu bölgelerde yerini kaotik, düzensiz ve kuralsız bir hayata bırakıyor.

Chinatown’a vardığımızda, restoran ve yemek tezgahlarından gelen soya sosu, sarımsak ve zencefil kokularıyla iştahımız açılıyor. Mahallenin en ünlü mekanlarından birine; Tak Po’ya gidip, çeşit çeşit Çin dumpling’i (mantı) ve bun’ı (çörek) deniyoruz. Yanına, Asyalıların vazgeçilmezi ılık, sade su geliyor.

Dükkanların önünden geçerken, “Çin mahallesi” hissine çok yakışan; otantik tütsü kokuları duyuyorum. Çevremde, gözümü kamaştıran rengârenk binalar, vitrinler ve tabelalar var. Her şey birbiriyle yarışarak sanki öne çıkmaya çalışıyor. Gürültü ve renk cümbüşü arasında dikkatimi nereye yönelteceğimi bilemiyorum. Biraz daha sakin bir sokağa girdiğimizde yan yana sıralanmış “şifa” dükkanları görüyoruz. Bu dükkanlardan, burnumuza aromatik yağ ve bitkisel karışım kokuları geliyor. Dükkanların birinde, dışarının karmaşasından kendini soyutlamış ve sükûnete teslim olmuş bir kadın görüyorum. Bitkisel bir karışım hazırlıyor. Kadının bu dingin hali, sokaklardaki karmaşaya inat, kesin olarak verilmiş bir yanıt gibi.

Chinatown’ın tam merkezindeki pazarda yaşlı amcalar, seyyar berberlerde tıraş oluyor. Saçını şipşak kestirip kalkanlar, yan tarafa; Go oynamaya geçiyor. Birbirleriyle sohbet edip, oyun oynayan mahalleliyi görünce kendimi o an, Çin’de gibi hissediyorum.

Chinatown’da yer alan Thian Hock Keng tapınağının duvarına dikkatle bakarsanız, zamanında Çin’in Fuji bölgesinden Singapur’a gelmiş olan ilk göçmenler; Hokkien’lerin tarihi hikayesini görüyorsunuz. Bu mural çalışma, 44 metrelik duvara Singapur’lu graffiti sanatçısı Yip Yew Chong tarafından yapılmış. Resimlerin tüm hikayesini dinlemek isteyenler için, duvarın en sol kısmına bir de bilgiler yerleştirilmiş. Bir uygulama sayesinde indirip, resimlerin tarihi hikayesini detaylı olarak bu uygulamadan öğrenebiliyorsunuz.

Tanıştığımız bir yerliye, yolda sıkça karşıma çıkan ve çok merak ettiğim “funeral outlet”lerin (cenaze dükkanı) ne anlama geldiğini soruyorum. Bu dükkanlarda, eşya, giysi, günlük hayatta kullanılan aletlerin kağıttan replikaları satılıyor. Budizm ve Taoizm inançlarında, reenkarnasyona inanıldığından ölüm sonrası yaşam için bu kağıt eşyalar alınıyor ve ölüyle birlikte yakılıyormuş. Singapur’da, Chinatown ve Tiong Bahru bölgelerinde karşılaştığım bu renkli dükkanların gizemini de çözdükten sonra, daha detaylı bakıyorum eşyalara. Raflarda, Mac bilgisayar, I-Phone telefon, lüks markaların çantaları, saç kurutma makinesi, takım elbise, mücevher gibi eşyalar yer alıyor. Her biri kağıttan yapılmış ve paketlenmiş. Anı olsun diye almaya kalktığımda, dükkan sahibi ısrarla almamı engelliyor; onun yerine tütsü ve mum satmaya çalışıyor. Sonradan araştırdığım da öğreniyorum ki, bu eşyaları yaşayan birine hediye etmek büyük bir saygısızlık olarak görülüyor.

Chinatown’da olduğumuz sürede, bir açıp bir kapayan havanın, arada yağan yağmurun ve kaosun etkisiyle üzerimizde tatlı bir yorgunluk var. Bu yorgunluktan arınmak için, içeriden dinlendirici müziklerin geldiği “Buddha Tooth Relic Temple”a giriyoruz. Burası, Singapur’un önemli Budist tapınaklarından biri çünkü içinde Buda’nın dişinin de saklandığı kutsal emanetler bölümü var. Sakin geçen o birkaç dakikada, dua eden Budistleri, saygılarını Buda önünde eğilerek sunan ziyaretçileri izliyorum. Singapur’da Çin kültürüne dair ne varsa bir gün içinde, bu bölgede yaşıyorum.

Tak Po: 42 Smith St, Chinatown
Buddha Tooth Relic Temple: 288 South Bridge Road, Chinatown

Supertree Grove ve Gardens By The Bay

Supertree Grove, büyüklüğü ve teras manzarasıyla dillere destan Marina Bay Sands Oteli’nin yanı başındaki “Gardens By The Bay” bahçeleri içinde yer alan, devasa peyzaj yapılardan oluşuyor. Her birinin yüzeyinde, dikey bahçeye uygun canlı bitkiler yetişiyor. Alt kısımları yemyeşil olan bu ilginç yapılar, gündüzleri gölgelik olacak, akşamları ise ışık ve sesle bütünleşerek eğlenceli bir görsel sunacak şekilde tasarlanmış. Supertree Grove’u gezmek ücretsiz fakat bu yapılardan birinin üzerine kurulmuş, 22 metre yüksekliğindeki OCBC Skyway’e çıkmak isterseniz ücreti 8 Dolar. OCBC terasındaki barda kokteyl ve yemek seçenekleri de mevcut.

Not: Supertree Grove’da gerçekleştirilen “Garden Rhapsody” ışık ve ses şovunu izlemek isterseniz, her gün 19:45 ve 20:45’te yapıldığını bir kenara not edin.

Gardens By The Bay ise yine aynı otelin alanında yer alan, kendi başına apayrı, kocaman bir dünya. Özellikle botaniğe ilgi duyanlar için cennet sayılabilecek nitelikte. Bahçelerde, birbirinden farklı özellikte -çoğunlukla tropik- bitkiler, ağaçlar yer alıyor. Her birinin çevresel sürdürülebilirlik ilkeleriyle, kendi içinde oluşturulan enerjiyi kullanarak devamlılık sağlandığını da belirteyim. Gezerken gördüğünüz bitkilerin, her ne kadar suni bir şekilde buraya getirilip konulduğunu bilseniz dahi gördüğünüz çeşitlilik sizi çok etkiliyor. Belki hayatınızda ilk kez göreceğiniz birçok türün altında isimleri, yılları, nereden getirildiği ve yaşına dair yazıları okurken, yeni bilgiler ediniyorsunuz.

Gardens By The Bay’de yer alan bölümler ise şöyle: Geniş bir alana yayılmış sera “flower dome” ve “supertree grove”, etkileyici heykellerin ve Singapur’un botanik mirasına dair bölümlerin yer aldığı “heritage garden”, kapalı tropik orman “cloud forest”, çocukların bitkileri tanıması için oluşturulmuş, bilgilendirici “children’s garden”, ekosistemi keşfedeceğiniz bir göl alanı olan “dragonfly & kingfisher lakes”, kayalara dair örneklerin yer aldığı “the canyon”, tropik bitki örneklerinin yer aldığı “world of plants”  ve koşu ve yürüyüş için uygun rıhtım bölümü “bay east garden”.

*Flower dome ve OCBC dışındakilere giriş ücretsiz.

Baharat Kokularının Peşinden: Little India ve Geylang

Little India, Singapur’da Hintlilerin yaşadığı, renkli bir bölge. İştah kabartan baharat kokuları eşliğinde sokaklarda gezerken; tapınaklarda sunmak için yapılan rengarenk çiçek aranjmanları, göz alıcı renklere boyanmış dükkanlar ve desenli giysiler içindeki Hintliler çıkıyor karşınıza. Burası, Singapur’un diğer yerlerine göre adeta çok renkliliğini ilan etmiş, başına buyruk bir bölge.

Gezilecek en önemli yerlerin arasında, Hindu tapınağı Sri Veeramakaliamman geliyor. Tamil ırkından gelen göçmenlerin yaptığı bu tapınak ve kulesi üzerine oyulmuş rengarenk Tanrı figürleri görülmeye değer. Bu bölgedeki bir diğer ilgi çekici yapı ise Tan Teng Niah’ın canlı renklere boyanmış evi. Hint bölgesinde, geçmişten günümüze kalan tek tük Çin mimarisinden biri. 1900’lerde Singapur’a gelen iş adamı; Tan Teng Niah tarafından ilk olarak beyaz renklerde yaptırılmış. Daha sonradan boyanan ev, günümüzde bölgenin en göz alıcı renklere sahip binası.

Bu bölgede, atlanmaması gereken bir diğer nokta; Hint lezzetlerini, yan yana sıralanmış stantlarda tadabileceğiniz Tekka Center. Burada, tikka masala tavuk, büryani, prata (gözleme), naan (pide) gibi birçok Hint yemeğini bulabilirsiniz. Biz de merakla baktığımız büfeler arasından, Al Madina Food Corner’ı seçip; sarımsaklı naan ve tikka yiyoruz. Yanına da, Hintlilerin olmazsa olmazı; şeker kamışı suyu ve kopi tarik (şekerli-sütlü kahve) içeceğinden alıyoruz.

Singapur’un, sokaklarından baharat kokularının yükseldiği bir diğer bölgesi Geylang. Her adımda farklı bir kültürün yemek kokusunu duyacağınız, barlarında oturup sokaklarını izlerken bile yeniden yemeğe dönmek isteyeceğiniz bir gastronomi cenneti.

Eskiden, Singapur’un “red light district” bölgesi olarak anılan bölge, şimdilerde ise film sahnelerinden kesitler sunuyor gibi. Hava kararmaya başladığında tabela üzerlerinde yanan neon lambaların, o lambaların aydınlattığı dar sokakların ve kapısı aralı, içleri zifiri karanlık evlerin etkisi insanı başka bir havaya sokuyor. Sanki, biri “kestik” diyene kadar, Geylang sokaklarında kendi filminizi çekiyorsunuz.

İsmini birçok rehberde gördüğümüz “claypot rice” yemek için Geylang Claypot Rice’a geliyoruz. Pirinçler, kil kapta en az yarım saat pişiyor. Pirincin kaba değen kısımları çıtır çıtır kalıyor. Kocaman bir kapta gelen ve özel sosuyla sunulan bu pilav, Singapur’da yediğim en lezzetli pilav oluyor.

Sri Veeramakaliamman Hindu Tapınağı: 141 Serangoon Road, Little India
Residence of Tan Teng Niah: 37 Kerbau Road, Little India
Tekka Center: Buffalo Road, 665
Geylang Claypot Rice: Geylang Road, 639 // 11:30-15:30 / 17:00-24:00 arası açık (Pazartesi kapalı.)

 

 

 

Son Zamanların En Hip Bölgesi: Tiong Bahru

Tiong Bahru, Singapur’un en eski bölgelerinden biri. Varlıklı ailelerin, gürültüden uzak, palmiyeler arasında bembeyaz evlerde yaşadığı bir bölgeyken, son birkaç yıldır gençlerin de uğrak noktası olmuş. Bu bölgede, üçüncü dalga kahveciler, modern pastaneler, ağaçların gölgesine kurulmuş kafeler ve tasarım mağazaları karşınıza çıkıyor. Singapur’un en büyük yemek merkezi Tiong Bahru Food Center da yine bu bölgede yer alıyor.

Az katlı evlerin, yol boyunca dikilmiş bitki ve ağaçların arasından geçerken kendimi sanki bir sayfiye yerinde gibi hissediyorum. Önlerine tütsü ve küçük sunaklar konmuş kapıları, sessizliğin hakim olduğu meditasyon stüdyolarını ve çiçeklerle bezeli bahçeleri merakla izliyorum. Gördüklerim, kuşların senfonisiyle beraber adımlarımı yavaşlatıyor, ruhumu dinginleştiriyor.

Tiong Bahru’yu gezerken bir yandan da, öğle vaktinin gelmesini bekliyorum. Nihayet, kapısında belli belirsiz harflerle ismi yazan mekanı buluyorum: Bincho. Uzun zamandır merak ettiğim bu mekan, yakitori’si (Japon mutfağında tavuk ızgara) ile ünlü. Geleneksel, eski bir kahvecinin içinden geçerek varıyor, perdeleri açtığınızda restoran ve bar bölümüyle karşılaşıyorsunuz. Öğle menüsündeki yakitori don set ve sınırsız sunulan bitki çayları çok lezzetli. Bar tezgahının arkasında ızgaramız hazırlanırken, kendimi bu mekanda çekilen Mee Pok Man isimli Japon filminde gibi hissediyorum.

Bincho: #01-19, 78 Moh Guan Terrace // Salı-Çarşamba, 12:00-15:00/18:00-00:00 arası açık.

Singapur’a, Bincho’da veda ederken, bu şehrin aslında daha önceden bilmediğim bir yüzünü keşfettiğimi düşünüyorum. Tiong Bahru sokaklarında güneşe yüzlerini dönmüş gençlerin, bir yandan alev alev kavrulurken, bir yandan buz gibi biralarını yudumlayarak serinlediği, çekik gözlü, minyon kadınların bembeyaz evlerinin bahçelerine çiçek kokan çamaşırlar astığı, turuncu giysiler içindeki adamların birbirlerine dönüp; kısa cümlelere dünyaları sığdırarak konuştuğu o anlarda Singapur’u, daha çok seviyorum. Artık, bu şehrin o kusursuz manzarası ardında keşfedilmeyi bekleyen; kusurlu ama insanın ruhunu besleyen bir sürprizi olduğunu biliyorum. Bu ışıltılı limanın, görünenden çok daha fazlası olduğunu biliyorum.

 

MUTLAKA


*Marina Bay Sands yakınındaki Event Plaza’nın nehre uzanan kıyısında, her akşam 20:00’de başlayan “Spectra” ışık şovunu izleyin.
*Tarihi Kampong Glam bölgesinde yer alan, Masjid Sultan diğer adıyla “Sultan Mosque” camisi, Singapur’da yaşayan Müslüman topluluğuna hizmet ediyor. İlk olarak 1824 yılında, Stamford Raffles’ın da destekleriyle inşa edilmiş fakat tahribata uğrayınca, 1932 yılında yenilenmiş. Krem, turuncu ve yeşil renklerle bezeli dış cephesi ve altın kubbeleriyle oldukça etkileyici olan bu camiyi ziyaret edin.
* İş merkezi bölgesinde yer alan, gökkuşağı renklerinde boyanmış pencereleriyle dikkat çeken Old Hill Street Police Station (1934) binasını görün. Fotojenik noktalar arayanlar için, buradan harika kareler çıkabilir.
*Orkidelere meraklıysanız, National Orchid Garden bahçesini ziyaret edin.
* Şehirdeki en eski (1827) ve en büyük Hindu tapınağı olan Sri Mariamman’ı 07:00-12:00 arası, insanlar Tanrılara çiçeklerini sunarken görün.
* Bir bardan çıkıp ötekine gidebileceğiniz bir gece için, Chinatown yakınındaki barlar bölgesi Ann Siang Hill’e veya nehir kenarına konumlanmış Clarke Quay’e gidin.
* Lüks markalar ve tasarım butikler için Orchard Caddesi’ndeki alışveriş merkezlerine, daha renkli ve geleneksel bir dünya için ise Mustafa Center’a uğrayın.
* Şehrin ışıklar altındaki manzarasını teras barlardan izleyin. Kendi biralarını üreten teras bar “Level 33” ve 360 derece manzara sunan “Altitude Bar” seçenekleriniz arasında olsun.
*Natinonal Gallery’nin terasına konumlanmış Smoke&Mirrors Bar’da Marina Bay’in manzaraları eşliğinde harika kokteyller tadın. Barın özel kokteyl menüsü yanında, draft biralardan oluşan bir seçki de yer alıyor.
*Atlas Bar’ın, Avrupa’nın art deco tarzından esinlenerek tasarlanmış lobisinde vakit geçirin. Avrupa mutfağı konseptinde oluşturulmuş menüsünde yer alan, Michelin yıldızlı restoranlarda çalışmış aşçısının elinden çıkma tatlar ve özel olarak oluşturulmuş kokteyller de aklınızda olsun. 
*Singapur Changi Havalimanı, göreceğiniz en kapsamlı havalimanlarından. Uçak saatinizden 4-5 saat önce gidip, havalimanındaki sanat eserlerini görebilir, botanik bahçelerini gezebilirsiniz. Hatta transit uçuş yapmanız gerekiyorsa, vaktinizi havalimanının otelinde yer alan havuz çevresinde geçirebilirsiniz (havuza giriş ücreti, kişi başı: 17 SGD).

NE, NEREDE YENİR?

* Yemek merkezi cenneti olan Singapur’da Maxwell Hawker Center, Tiong Bahru Market, Singapore Food Threats ve Tekka Center gibi yemek pazarlarına uğrayın. Buralarda Çin, Malezya ve Hint yemeklerini, tatlılarını ve geleneksel içeceklerini bulabilirsiniz.
* Gördüğünüz meyve stantlarından Hindistan cevizi suyu alın. Daha tatlı bir kıvam için, olgunlaşmış olanlarını tercih edin. Ayrıca mango, papaya, çarkıfelek meyvesi, rambutan gibi tropik meyvelerden tadın. Bu tropik meyveler, açık pazarlarda ve yemek merkezlerinde bulunabiliyor. 
* Şehrin en ünlü meyvesi durian’ı, meşhur durian tezgâhı Combat Durian’da yiyin. Farklı boyutlarda seçenekler var. İstediğiniz boyutu seçip, orada yiyebilirsiniz.
* Malezyalıların geleneksel kahvaltısını merak ediyorsanız; Hindistan cevizi suyunda pişmiş pilav, balık ve yumurtanın bir arada sunulduğu “nasi lemak” lezzetine bir şans verin (International Nasi Lemak isimli stant, Changi Village Food Center’da).
* Üzeri çıtır, kızarmış ördek yemek için Royal London Duck’a gelebilirsiniz. Mandarin Gallery alışveriş merkezi içinde yer alıyor. Karabiber kaplı, ördekli çöreği de çok lezzetli.
* Tanglin bölgesindeki Botanic Garden’ın yakınında yer alan, Samy’s Curry Restaurant’ta, muz yaprakları üzerinde sunulan “curry prawn (körili büyük karides)” veya “chicken tikka (baharatlı Hint usulü tavuk)” yiyebilirsiniz.
* Kaliteli ve özel menülü bir kokteyl bar arıyorsanız; kokteyl yarışmalarında ödüller kazanmış “Employees Only” ve ortamının da en az kokteylleri kadar iyi olan “28 HongKong Street Bar”ı tercih edebilirsiniz. Singapur’da kokteyl fiyatları ortalama 25-35 SGD arasında. Barların açılma saatleri değişebiliyor, gitmeden muhakkak bakın.
* The Reading Room kafesinin, kitaplarla dolu atmosferinde matcha latte içip, lezzetli mango sticky rice kekinden tadabilirsiniz.

SİNGAPUR’A DAİR BİRKAÇ BİLGİ

*Singapur için “yasaklar ülkesi” diyebiliriz. Sakız çiğnemek veya satmak, yere tükürmek, toplu taşıma araçlarında kokulu bir meyve olan durian taşımak, metroda pet şişeden su içmek, graffiti yapmak, uyuşturucu kullanmak, uçurtma uçurmak yasaklardan sadece bazıları. Hepsine, uzun yıllar hapis veya para cezası var. Kamuya açık birçok yerde, bu kurallar tabelalarda da yazıyor.
* Singapur’a “aslanlar şehri” denmesinin hikayesi 13.Y.Y’da bir prensin çıktığı keşif sırasında, gemi kazası sonucu kendini burada bulması ve iyi talih anlamı taşıyan bir aslan görmesine dayanıyor. Prens, bunu bir işaret kabul ederek, adada kalmaya karar veriyor. Adanın ismi “Singa”(lion) ve “pura”(city) Malay kelimelerinden geliyor.
* İthalatta ve gemi ticaretinde Çin’den sonra ikinci gelen Asya ülkesi.
* Yabancı bir ülkeden gelip, çalışan göçmen nüfusunun çok yoğun olduğu bir ülke.
* Birbirinden farklı kuş seslerini duyabileceğiniz, tropik bitki ve ağaçları sıkça göreceğiniz bir yer.
* Hangi mevsimde olursanız olun, daima nemli olan bir havası var.
* Yemek merkezlerinin (hawker center) ve mutfak kültürünin çeşitliliği sebebiyle yemek yazarlarının gözdesi.
* Sokakta yürürken kendinizi dünyanın en uzunu gibi hissedeceğiniz bir boy ortalamasına sahip.

KONAKLAMA


The Warehouse Hotel : 1895’te yapılmış bir antrepo, restore edilerek 37 odalı bir butik otele dönüştürülmüş. Yüksek tavanlı teras odaları ve tasarım odaklı mobilyaları ile ilham verici bir otel. Nehir kenarında; Robertson Quay’de yer alıyor.
320 Havelock Road, www.thewarehousehotel.com

SO Sofitel Singapore: Tasarımında Karl Lagerfeld’in dokunuşlarının da olduğu, terasında sonsuzluk havuzunun yer aldığı lüks bir butik otel.
35 Robinson Road, www.sofitel.com

Singapur’a Nasıl Gidilir?


Türk Havayolları ve Singapur Havayolları ile aktarmasız uçuşlar mevcut. Yaklaşık 11 saat sürüyor.

 

bottom of page