top of page

İSTANBUL’DA
SAYFİYE TADINDA KAÇAMAKLAR

01-Deniz Sefası.jpg

Yazı & Fotoğraflar - Aktüel Türkiye 2023 Yaz sayısında yer almıştır.

Yaza doğru yolların çoğu Ege’ye, Akdeniz’e çıkıyor gibi gözükse de bazı kuytu köşelerde, İstanbul bizim için güzel süprizler barındırır. Biraz çaba, biraz düşle gün batımlarının izini sürüp Boğaz kıyılarını mesken tutarak, burnumuzda iyot, dilimizin ucunda en sevdiğimiz melodiler eşliğinde ehlikeyif bir İstanbullu olup; şehrin dışına çıkmadan İstanbul’un sayfiyelerinin peşine düşüyoruz.

 

 

İstanbul’da Deniz Sefası

Birkaç yıl önce bir sergi sayesinde tanışmıştım ilk kez İstanbul’un deniz hamamlarıyla. Bu hamamlar sayesinde 19.Yüzyıl’ın ikinci yarısında halkın deniz kültürüyle tanışması sağlanmış. 20.Yüzyıl ortalarından itibaren de plaj kültürü şehirde yayılmış fakat günümüze gelindiğinde bu durum sekteye uğramış. Denizin eskisi gibi temiz olmaması, yazlık olarak tercih edilen semtlerin sosyolojisinin değişmesi, şehirde yüzmenin bir aktivite olmaktan çıkması ve doldurularak yapılan yollar, şehrin denizle olan ilişkisini etkilemiş. Hal böyle olunca, deniz sezonunu kentte açmak şöyle dursun, Orhan Pamuk’un kitaplarında sözü geçen “Boğaz havası almaya” çıkılan aile yürüyüşlerimiz bile azaldı. Deniz, biz şehirliler için arka fonda gözüken hoş bir resmin mavi parçası gibi artık. Buna rağmen yazı İstanbul’da geçirmek isteyenlerin deniz veya kumsal keyfi yapmak için alternatifleri halen mevcut.

 

İstanbul’da deniz sefasını anlatmaya, birçoğunuza tanıdık gelecek bir görüntü ile başlamak gerekiyor. Havalar ısınmaya başladığında, Bebek sahilini dolduran İstanbul beyefendilerinin, saatlerce güneşin altında bronzlaşmış tenleriyle; Boğaz akıntılarını çok iyi bilmenin verdiği özgüvenle yüzmelerini izlediğimiz o görüntü.

 

İçlerinden birine sormuştum; nedir sizi buraya çeken diye. “Alışkanlık. 50 yıldır buraya gelirim yüzmeye. Boğaz sularında kulaç atmanın keyfi başkadır.” diye yanıtlad. O günden sonra ne zaman Bebek sahilinde yürüyüş yapsam, farklı gözlerle izlemeye başladım o suların zevkine varanları. Biraz özenerek, suyun temizliğine bazen şüpheyle yaklaşarak ama hep, bir gün gelip denemeliyim diyerek baktım o sahneye. Bazen de Baylan’dan veya Mini Bebek Dondurmacısı’ndan aldığım dondurmalar eşliğinde, bir banka oturup bir filmi seyreder gibi baktım denizin tadını çıkaranlara.  

 

Bir diğer durağım, her gördüğümde beni şaşırtan, Boğaz’ın en dik yamaçlarından birine yerleşmiş olan Aşiyan’dır. Deniz feneri çevresindeki yaz kalabalığı; çizgili şemsiyeler, mayoları hiçbir zaman kurumayan yüzmeye hevesli çocuklar… Aşiyan’ın tepelerinden, yaz gelir gelmez bu sahile inip tavla masasını kuranlar, şezlonglarına yerleşip tüm gün denizi izleyenler… Sarıyer’e varana dek süren bu görüntüler insana, İstanbul’da yazı yaşamanın hiç de kötü bir şey olmadığını duyurur inceden.

 

Emirgân’ın ahşap iskelesinde güneşlenen insanların çoğu, gün batımına kadar burada geçirirler vakitlerini. Kimisine antenli radyosu eşlik eder, kimisine okey takımı. Sıcaktan bunaldığım anlarda benim de imdadıma Emirgân Korusu’nun serin gölgeleri yetişir. Lale Müzesi’nin yukarısında, ağaçların aralanmış kesitinden Boğaz vapurlarını seyretmesi ayrı bir zevktir. 

 

Yeniköy İskelesi’ni geçince, Köybaşı Caddesi’nin ağaçlı yolunda cesur yüzücüler çıkar karşınıza. Denize inen yosunlu merdivenler vardır suyun kenarında. Bu merdivenlerden ister sulara yavaşça kendini bırakan; ister akrobatik hareketlerle atlayan genci yaşlısı herkes, sorgusuz sualsiz teslim olmuştur yeşil-mavi Yeniköy sularına. Tarabya’nın kıyısında ise artık mayolu sayısı, giysili insan sayısını geçmeye başlamıştır, ta ki Kireçburnu’na gelene dek. Eski İstanbul resimlerinde karşımıza çıkan Tarabya Plajı artık yerinde olmasa da kendilerini kıyılara atmış yaz sevdalıları oradadır. Kireçburnu Fırını’nın tam karşısındaki alandaysa, İhap Hulusi Görey’in çizimlerinden fırlamış gibi duran İstanbullu beyler, üzerlerinde takım elbiselerle değil de desenli mayolarıyla devam ederler sanki hayatlarına. Nükteli sohbetler havada uçuşurken, bir grup çocuk atlar denize yarış yapmak üzere. Hele bir de elinizde fotoğraf makinesini görmesinler; izleyedurun siz gösteriyi. Gördüklerime tebessümle bakıp, Kireçburnu Fırını’nda semtlilerin arasına karışırım. Hayatlarının büyük bir kısmını Sarıyer’de geçirmiş; yaş almış hoş hanımefendiler, akşamüstü çaylarında bu fırında buluşur. Onlara bakarken, kendimce çok sevdiğim İstanbul’umu burada bulduğumu geçiririm içimden. 

 

Suriçi ve Sarayburnu kıyılarını yazın ziyaret eden birinin içi coşkuyla kaplanır. Kayalıkların arasına saplanmış; uzaktan bakıldığında kokteyl süslerini andıran neon renkli şemsiyelerin gölgelerinde  sözleşmiş gibi aynı saatlerde buluşur buranın sakinleri. Bazen gölgeye ihtiyaç duymadan denize dalıp giden romantik şehirlilere, bazen sabah koşucularına, bazen bisikletlerini süren turistlere, bazen de birbirlerine aşklarını fısıldayan genç çiftlere ev sahipliği yapar bu kıyılar. Burada akıntı güçlü olduğundan denize girdiğiniz noktadan geri çıkmak pek mümkün değildir. Raconu bilenler kendilerini akıntıya bırakıp biraz ileriden tekrar karaya çıkarlar hiç yorulmadan. Onlar üzerlerinden sular süzülüp sakin sakin yerlerine dönerken; acemileri akıntıyla mücadele etmekten bitkin düşmüş, nefes nefese bir halde görmek yüzünüze bir tebessüm kondurur. Gün doğumunda bu sahile gelerek, balıkçıların ağlarını denizden toplayışlarına tanık olmak, sonrasında Kumkapı’daki Boris’in Yeri’nde kahvaltı yapmak aklımın bir köşesindedir yazları. Burada başlayan her yaz, rüya gibi; göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçer.

 

Yazıda Geçen Mekanlar
Baylan Bebek: Cevdet Paşa Cad. No:52, Bebek

Bebek Mini Dondurma: Cevdet Paşa Cd. 38/A, Bebek

Kireçburnu Fırını: Haydar Aliyev Cad. No:48, Kireçburnu

Boris’in Yeri: Şehsuvar Bey, Ördekli Bakkal Sok. No:9, Kumkapı

Deniz Sefasını Sürebileceğimiz Plajlar Nerede?

Boğaz kenarından denize uzanan bir merdiven bulup, sulara cup diye atlamak pek size göre değilse, şehirdeki plajları tercih edebilirsiniz. 

*Bostancı’dan Kalamış’a kadar uzanan Dalyan Park,

*Florya’nın İstanbul Belediyesi’ne ait plajları ve Güneş Plajı 

*Kilyos’ta bulunan Uzunya Plajı, 

*Adalarda birçok plaj seçeneği mevcut. Büyükada Halik Koyu Plajı, Burgazada Mimi Koyu Plajı ve Madam Martha Koyu, Kınalıada Ülker Plajı bu seçeneklerden bazıları. 

 

 

Adalar: Şehrin Temposuna Bir Mola

Baharla iyice harekete geçen ve karşı konulamaz adalar iştahı, şüphesiz ki İstanbulluları denizine, plajlarına, sokaklarına, eski köşklerine, restoranlarına çağırır durur. Canınız adalar çektiğinde, bir vapura atlarsanız, bir de iflah olmaz bir Sezen sevginiz varsa “simitçi, kahveci, gazozcu” satırları düşer melodisiyle kulaklarınıza. Adaların kendisi kadar, adalara varma serüveni de İstanbul’a özgü yaz hazları barındırır. Çay ve simit, güneşin değişen ışıkları altında dans eden martılar, sanki yüzyıldır vapurda limon sıkacağı satan satıcılar ve görünen manzaralar, tatlı bir güneş yanığı gibi kalır hatırınızda. Çok sevdiğiniz bir kitabın kıvrılmış sayfalarını yeni baştan okumak için harikadır ada vapurları. 

 

Sait Faik Abasıyanık da bu şehrin hikâyelerini anlatırken adalardaki yaşamdan bolca ilham almıştır.  Burgazada’da yaptığı yürüyüşleri, o yürüyüşler esnasında tanıştığı balıkçıları, mahallenin sessiz köpeklerini, arkadaş olduğu martıları, kahvehanelerinde karşılaştığı insan hayatlarını anlatır hikâyelerinde. Yazarın Burgazada’daki müze evi, her bir detayında adalar havasını hissettirir gelenlere. Mektuplarına, eşyalarına ve tablolarına bakarken zamanın usulca süzüldüğünü anlar insan. 

 

Türkan Şoray ve Rutkay Aziz’in başrollerini paylaştığı Ada filminde, boşanmış eşlerden biri adaları kötüleyip, izole ve eksik bulurken; diğeri ise adaların mahalle hayatına, insanların sıcak kanlılığına, yaşamın yavaş ve telaşsız işleyişine övgüde bulunur. Ada sokaklarında gezerken bu filmdeki sahneleri gözümde canlandırıp, adada yaşayan insanlar için hayatın nasıl seyrettiğini gözlemlerim. Eğer turistlerin yoğunlukta olduğu ana caddelerden uzaklaşıp, arka sokaklara sapmışsam zamanın yumuşacık aktığına tanık olurum ada sokaklarında. Büyükada’nın kalabalığını arkamda bırakıp, kitap ve dergi karıştırmayı severim Splendid’in bahçesinde ya da Bahçede Sinek Kafe’de. Milano Restoranı’nın vitraylarından süzülen bal rengi gün sonu ışıklarını, hiç değişmeyen Merkez Eczanesi’nin eski ilaç şişeleriyle dolu vitrinini seyre dalarım. Heybeliada’da sabah yürüyüşleri yapıp sahaf raflarına bakarken, Burgazada’nın Mimi Koyu’nda yüzüp 4 Letter Word Coffee’de bir kahve eşliğinde mahalle kedileriyle şakalaşırken, Barba Yani’de rakı-meze eşliğinde geceyi karşılarken, İstanbul’ın ‘uzağında’ ama bir yandan da çok ‘yakınında' olmanın mutluluğuyla, yeniden kucaklarım yazı. 

 

Yazıda Geçen Mekanlar

Sait Faik Müzesi: Çayır Sok. No:15, Burgazada

Splendid Palace Otel: 23 Nisan Cad. No: 39, Büyükada
Bahçede Sinek Kafe: Yılmaz Türk Cad. No:110, Büyükada

Milano Restaurant: Nizam Mah., Gülistan Cad. No:89, Büyükada

Merkez Eczanesi: Büyükada Saat Meydanı, 23 Nisan Cad. No:6, Büyükada
4 Letter Word Coffee: Takımağa Meydanı Sok. No:3/A, Burgazada

Barba Yani Restaurant: Yalı Caddesi No:16, Burgazada

 

Adalarda Mutlaka…

  • Büyükada’da yer alan Adalar Müzesi’ni ziyaret edin,

  • Mimoz.ada İnsiyatifi’nin düzenlediği, “vazoda değil adada güzel” mottosuyla yola çıkılan; Mimofest Mimoza Festivali’ne katılın,

  • 1907’de yat kulübü olarak yaptırılan Anadolu Kulübü’nün mimarisine göz atın,

  • Hacopulo, Mizzi, Con Paşa, Sabuncakis ve Fethi Okyar köşklerini görün,

  • Dilburnu’nda bir yürüyüş yapıp Eskibağ Teras Restaurant’ta günü batırın,

  • M.S 963 yılında Bizans imparatoru Fokas tarafından yaptırılan ve o dönemlerde inzivaya çekilen keşişlerin kaldığı Aya Yorgi Kilisesi’ni ziyaret edin, 

  • Prinkipo Meyhanesi’nin, namı diğer Fıstık Ahmet’in mezelerinden tadın.

  • Heybeliada’da Aya Nikola Kilisesi ve İsmet İnönü Müzesi listenizde olsun,

  • Heybeli Sahaf’ta kitaplar arasında zaman geçirmeyi, Luz Cafe’de buz gibi bir limonata içmeyi unutmayın. 

  • Burgazada’da Ergün Pastanesi’nin palmiyelerinden ve kurabiyelerinden tadın,

  • Aya Yani Kilisesi, Aya Yorgi Manastırı, Sait Faik Müzesi’ni ziyaret edin,

  • Gönüllü Caddesi’nin ahşap konaklarına dikkatle bakın,

  • Gün batımında Kalpazankaya’da vakit geçirin. 

  • Kınalıada’daki ikiz Sirakyan evlerini, Acemyan, Derunyan ve Çakıryan köşklerini görün, 

  • Çınaraltında çay keyfi yapın.

 

Sakinlik Arayanlara: Anadolu Yakası’nın Boğaziçi Köyleri

Bahçelerin Boğaziçi’ne özgü rayihaları, güneşin cömert tavrı, denizin yalıları yavaşça okşayan dansı… Yaz mevsiminin sıcacık bağrında, İstanbul’da sakince vakit geçirmek isteyenler için bir ütopya gibi uzanır bu yaz resmi. Kandilli böylesi huzurlu yerlerin başında gelir. Kıyısından eksik olmayan oltacıları, birbirlerini tanıyan cana yakın esnafları, iskele kenarından yükselen lezzetli kokuları, yamaçlara doğru çıkıldıkça göze daha bir pitoresk görünen Boğaz manzaralarıyla. Suna’nın Yeri’nde güneşi batırmanın, martı ve insan seslerinin giderek arttığı akşamüzerleri mevsimlik balıkların tadını çıkarmanın yeridir burası. Kurt Bağrı Sokak’ın ahşap evlerinin bahçelerinden Yasemin ve Melisa kokuları taşar sokaklara. Kandilli’de yazı karşılamanın mutlu etmeyeceği bir İstanbullu yoktur neredeyse. 

 

Kanlıca da benzerdir; en kalabalık hali bile bunaltmaz. Sayfiye havasında günlerini geçirir buraya diğer semtlerden gelenler. Müdavimler bazen iskele güvercinleri ve martılardır. Deniz kenarına kondurulmuş banklardan vapurları izlerken, neşeli bir yunusla karşılaşmayı beklerken, Yakamoz’un pencere kenarına ilişip mezelerin tadını gökyüzünün her saatte büründüğü farklı bir renk eşliğinde çıkarırken, İstanbul’un en güzel evlerinden birinde gibi hisseder insan kendini. Erken saatlerde gidip, sokakları şöyle bir arşınlamak isteyenlerin karşısına pastel renkli ahşap evler çıkar, Hacı Muhittin Sokak’ta. Zakkumların, sardunyaların süslediği evlerin arasında yıllardır esnaflık yapan marangoz Bekir Çepni’yi bulursanız, size Kanlıca’yı seve seve anlatır. 

 

Beykoz’a doğru ilerlendiğindeyse, çiçek kokularından sarhoş olmak, manzaralara bakarken İstanbul’un farklı yüzlerini aynı anda görmek mümkündür. Beykoz sahilini turlayıp balık-ekmek satan tezgahların yanından geçerken aniden acıkmak, sahilinden kiralanan ahşap kayıklara atlayıp kürek çekmek Beykoz’un sunduğu bir eski zaman mutluluğudur. O mutluluğu cebime koyup, iki adım ötedeki Yalıköy’ün sokaklarına varırım bazen. Tarihi evlerine bakıp hayallere dalmak, İshakağa Caddesi’ndeki Orhan Veli’nin doğup büyüdüğü ahşap evin yanından geçmek için.

 

Denize kıyısı olan kayıkhaneli mütevazı evlerin, tam bir sayfiye görünümündeki sokakların ve dükkânların, iskele çevresini dolduran balık lokantalarının sığınağı Anadolu Kavağı’na gelindi mi, cümbüşlü bir tablo uzanır bu defa karşınızda. Sakinlik geride kalmış, yerini yüksek seslerin ve farklı dillerde uzayıp giden sohbetlerin yankılandığı kalabalık masalara bırakmıştır. Aynı adalarda olduğu gibi öyle bir yaz coşkusu gelir ki insana denizin tuzu, güneşin izi sanki tüm gün kalır teninde, saçlarında… 

 

İstanbul’un ince belli ahşap tekneleri uzanır Anadolu Kavağı’nın kıyılarına. Bizans ve Osmanlı dönemlerinin en önemli balıkçılık merkezlerinden biri olan bu sahil kasabasında, halen birçoklarının ekmeğini denizden çıkardığına şahit olursunuz. Cenevizlerden kalan Yoros Kalesi’ne çıkıp, İstanbul’u tepeden izlerken alıp başını gitmenin hazzı yerleşir içinize. Şehre geri dönmek istemeyişiniz de ondandır. Anadolukavağı’nın yaza yakışan sıcacık gülümseyişindendir. 

 

Yazıda Geçen Mekanlar

Suna’nın Yeri: Kandilli İskele Cad. No:4, Kandilli
Yakamoz Restaurant: Halide Edip Adıvar Cad. Kanlıca İskelesi yanı No:1, Kanlıca

 

Anadolu Yakası’nın Boğaziçi Köylerinde Mutlaka… ​

  • Akşamüzerleri vapurla yolculuk yapmayı, 

  • Kandilli yalılarına dikkatle bakmayı,

  • Kuleli sahilinden kayıkların olduğu kıyıdan günü uğurlamayı, 

  • Küçüksu Kasrı ve Mihrabat Korusu’nu ziyaret etmeyi,

  • Vakit varsa Çengelköy’ün çınaraltında çay keyfi yapmayı,

  • Kuzguncuk’un sahilinde vakit geçirmeyi unutmayın. 

 

 

bottom of page